2 Ekim 2010 Cumartesi

AVRUPA HAFTASININ ARDINDAN

Glasgow Rangers - Bursaspor
Bu maçı izlerken, Şampiyonlar Ligi'nde oynamanın ne kadar akıl gerektirdiğinin bir kez daha farkına vardım. Rakip kaleye heyecanla gitmeye çalışan, ama rakip yarı sahaya geçince hücumda ne yapacağını bilemeyen, çoğalamayan bir Bursaspor vardı. Ortasaha oyuncularının kuvvetsizlikleri, forvetlerin duracakları yerleri bilememesi, pozisyon bulmakta ne kadar zorlanacağımızın habercisiydi. Zaten Dimitar Ivankov'un büyük hatasıyla yediğimiz gol, Glasgow Rangers'ın kalan dakikalarda istediği oyunu oynaması için yeterli fırsatı sundu. İlk yarıdaki tek tehlikemiz Gökçek Vederson'un 30. dakikadaki serbest vuruşuydu. 40. dakikada o zamana kadar yetersiz ve güçsüz olan Pablo Batalla yerini Federico Insua'ya bıraktı.

İkinci yarıda göze batan tek adam Federico Insua'ydı. O da asıl yeri olmamasına rağmen, ortasahadan hücuma top taşıma görevini üstlendi, ama Bursaspor hücumu yine yetersizdi. Volkan Şen'in gereksiz hareketleri, Madjid Bougherra'nın sağlam savunması maçtan aklımda kalan diğer detaylardı. Bursaspor'un oyuna giren diğer hücum oyuncuları Turgay Bahadır ve Leonel Nunez, Rangers savunması arasında kayboldular. En ciddi atağımızın 83. dakikada savunma oyuncusu Milan Stepanov'dan gelmesi birçok şeyi anlatıyor sanırım. O da bir savunmacıdan beklenen vuruşu yaptı. Ibrox'da hala topu arıyor olabilirler.

Umarım Bursaspor yönetimi kendini kandırmamıştır ve topun bizde daha çok olmasının daha iyi oldukları anlamına geldiğini zannetmiyorlardır. Çünkü maç sonunda radyoda dinlediğim yorumlarda bazı eski futbolcuların böyle dediklerini duydum ve yine "Başka bir maçı mı izledim acaba?" diye düşünmekten kendimi alamadım.

Rapid Wien - Beşiktaş JK
Bu sene Beşiktaş'ı izlemek büyük bir keyif benim için. Tabii en başta Ricardo Quaresma'yı. Şanssız bir şekilde sakatlanması ve yerini Filip Holosko'ya bıraktıktan sonra "Acaba takım bundan etkilenir mi?" derken, Bernd Schuster'in ekibinin bunlarda uğraşacak vakti yoktu. 51. dakikada defansın hatasıyla yenilen şanssız gol bile Beşiktaş'ı durduramadı. Takım olarak ne kadar iyi oynanabilirse o kadar iyiydiler. Fabian Ernst'in nefis ara pasıyla Filip Holosko'nun golü bulması galibiyet yolunu açtı. Fabian Ernst'in golün birebir aynısı pozisyonu iki kere daha hazırlamasına rağmen, Filip Holosko'nun anlamsız kahramanlık içgüdüleriyle golleri kaçırması büyük hatalarıydı. 83. dakikada Hakan Arıkan'ın mükemmel kurtarışı artık bu maçın galibinin adının Ernst Happel'e kazınmasıydı.

Beşiktaş öyle bir takım oldu ki, her an golü atabileceğini biliyorsunuz. Onlar da kendilerinden emin. Güçlerinin bilincindeler. "Sergen Yalçın'la Mehmet Özdilek bir arada oynar mı?" lardan buralara gelmek güzel. Bobo'nun nasıl forvet olunacağının dersini vermesi, ileride topu tutması, adam geçişi, Guti Hernandez'in bir "Galactico" olduğunu insanlara tekrar hatırlatması, Fabian Ernst'in kuvveti, Roberto Hilbert'in yerinde müdahaleleri, Rodrigo Tabata'nın bile topu kazanmak için verdiği uğraş... Bütün bunlar Beşiktaş'ın gücünün göstergeleri. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder