23 Eylül 2013 Pazartesi

OLAĞAN ŞÜPHELİLER

Sahada eksik bulduğunuz ne vardı da, sahaya girme gereğini hissettiniz? Hakemin yerine daha tutarlı kararlar vermek için mi, Manuel Fernandes'in yerine o golü atmak için mi? İkisini de yapabileceğinizi düşünüyorsanız, bunun için gerekli eğitimleri bir an önce almanızı tavsiye ederim. Zira yaptığınız hareket akılla pek bağdaşmıyor. Bunların yaparken, bir yandan da öfke kontrolünüzü elinize almanızı öneririm.

Taraftar gruplarının varlığının belli bir yere kadar olması gerektiğini düşünenlerdenim. Takımıma olan sevgimi yaşamak için onlara zerre kadar ihtiyaç duymuyorum, ama stadda yaratılan görsel atmosferin de onlar olmadan gerçekleşmesinin de çok zor olduğunun bilincindeyim. Kulüp yönetimleri ile olan karanlık ilişkiler, bedava bilet dağıtımı gibi olayların onlardan bahsederken akla gelen ilk şeyler olması benim hayalgücümle uydurduğum şeyler değil. Belki ilk başta her şey saf bir takım sevgisiyle başlıyor, ama artan sayı ile bir sürü farklı adam işin içine giriyor ve beklentiler ne yazık ki değişiyor. Şimdi sadece kulüp yöneticilerinin değil, devlet adamlarının da sesi olan grupların ortaya çıkması daha da utanmamı sağlıyor.

Oyuncuların tahrik etmesine gelirsek... O sahada o adrenalinde mücadele halindeyken, 90 dakika boyunca içinde tuttuğu bazı şeyleri sahadan çıkarken hareketlerine yansıtması bazılarına neden garip geliyor? Bu işi yapmak için hayatınızdan neleri feda etmezsiniz? Aidiyet duyduğunuz takımın formasını giyerken ezeli rakibinizi yenseniz, siz nasıl bir reaksiyon gösterirsiniz? Yoksa ödüllü bir turnuvada galibiyet golünü attığınızda en "cool" halinizle bir selam mı çakıyorsunuz?

Sahada güzel bir oyun vardı. İlk yarıda Beşiktaş'ın hırslı oyunuyla Galatasaray'ı sindirmesi, ikinci yarı ise Türkiye'nin en sevilmeyen, ama en iyi teknik direktörünün oyuna güzel bir dokunuşunu izledik. Tam teşekkür edecektik ki, bu hakkımızı elimizden aldılar. Bu işin içinde başka bir iş olduğunu düşünebilirsiniz, ki ben de öyle olduğunu düşünüyorum. Peki bunun önlemini almayanların hiç mi suçu yok? Artık tek bir rakibiniz yok. İnsanların bütün dünyevi keyiflerini bir şekilde kısıtlama hakkını elinde gören bir yönetimle karşı karşıyasınız. Bu sezon yan koltuğunuzda omuz omuza tezahürat yaptığınız adama bile güvenemeyeceksiniz. Kendinize ve etrafınıza mukayyet olun. Maalesef durum bu.

20 Eylül 2013 Cuma

DEĞERLİ YALNIZLIK

Neden olduğunu bilmiyorum, ama bu sezon içimde geçen sezonki hırs yoktu. Fatih Terim'in gelişinden sonra yeniden başlayan kazanma alışkanlığımız belki bizi biraz rehavete itti; ama yetkili merciler gerekli ayarlamaları yaparak, saha dışında da mücadele etmemiz gereken etkenleri yeniden ortaya çıkardılar. Geçen iki sezonda direkt olarak kötü niyetle yapılan hamlelerle bir yere varılamadığı görüldü. Bu sezon Fatih Terim'e milli takım teknik direktörlüğü teklif edilerek, özünde iyi niyetli görülen, ama Galatasaray'ı sevenlerin her şeyin farkında olduğu pis oyun ortaya konuldu. Yaptığı her işte kötü bir niyet aranması doğal olan Yıldırım Demirören, beceriksizliğinin faturasını kendisine kesmekten aciz olduğu için, işin kolayına kaçmayı ve Fatih Terim'in hassas noktalarına basmayı şeytani aklına daha uygun gördü. Komplekslerinden arınamayıp bir türlü Fatih Terim ile yıldızlarını barıştıramayan Galatasaray Yönetimi ise, hocanın yaptığı hamle sonrasında sudan çıkmış balığa döndüler. Şu anda yaptıkları her hamle, zamanında yapmaları gereken hamlelerdi. Henüz iş işten geçmedi, ama Ünal Aysal'dan beklenen, egosunu bir kenara bırakıp, Galatasaray'ın iyiliğini düşünmek ve taraftarın kendisinden beklediklerini yerine getirmektir. Bu da milyonlarca euro'ya yeni bir oyuncu almak değil, etkili ve kesin cümlelerle Fatih Terim'in gönlünü almaktır.

Her ne kadar geçen sezonki çeyrek final heyecanı olmasa da, Real Madrid maçına güzel şeyler görmek için gittim. İlk 30 dakikada gördüm de! Kişisel hataların büyük bedelleri oldu. Bu bedeli hepimiz ödedik. Ama beni asıl üzen, 60'ıncı dakikada tribünlerin stadı terk edişiydi. Verdikleri binlerce lirayla sahadakilere ağızlarına geleni söyleme hakkını gören şımarık zenginlerin -ki böyle bir hakları olmadığını yüzlerine vurmak gerekiyor- bu hareketleri emin olsunlar ki oyuncuları daha çok yaralamıştır. O stada istediğinizi görmek, göremeyince de arkanıza bakmadan gitmek için geliyorsanız, hiç o kadar yolu zahmet etmeyin, cebinizdeki paradan da olmayın.

Hayatta her şeyi kazanmak üzerine yaşıyorsanız, yaşayacağınız hayal kırıklığını tahmin bile edemezsiniz. Varoluşunun sebebi olarak sizi görmesini istediğiniz bir kulübün size hiçbir faydası olmayacaktır. İhtiyacı olduğununda onun yanında olmak size yetmiyorsa, kendinize başka hobiler bulun!