29 Ekim 2012 Pazartesi

ÖYLE İŞTE

Bizi tanımlarken en çok kullanılan kelimeleri düşünüyorum. "Gelişmekte olan ülke", "genç ve dinamik nüfus", "%99'u müslüman olan laik ülke", vs. Elle tutulur hiçbir şey yok. İnanacağımız bir davamız yok. Artık bir yol ayrımına geldik. Sadece ellerinde silah yok diye, bu ülke insanlarının bir iç savaş yaşamadıklarını mı zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Beyinler savaşıyor, yumruklar sıkılıyor, dişler bileniyor.

Yıllardır başkalarının bizi bir yerlere yönlendirmesini izleyip durduk. Bugünkü hükümetin kendilerine oy verenler tarafından sevilme sebeplerini anlamadıkça, bugünden şikayetçi olanların gücü elde etme şansları yok. Beyinleri çok mu farklı çalışıyor? Sanmam. Ama insanlara dokunmasını iyi biliyorlar. O sürekli kullandıkları "sırça köşkte viski yudumlamak" örneğini beyninize iyice kazıyın. Kazanmanın anahtarı bu cümlede gizlidir. Kazanmaktan bahsedip, ben de kendimle çelişiyorum aslında! Çünkü politika, partilerin galip gelmek için uğraştıkları bir yarış değil, sonunda her şekilde bizim kazandığımız bir hizmet yarışı olmalıydı. Maalesef bu sadece naif bir hayal olarak kaldı. 

Bir deneme yapın ve 1 yıl içinde bir gazetenin bütün manşetlerine bakın. Ülkenin ilerlemesi için hangi konuda ne adım atılmış, yapılan işin bu ülkeye katma değeri ne olmuş, bir inceleyin. Yıllardır aynı şeyleri gördüğünüzü fark edeceksiniz. Yapılan birkaç güzel şeyi de elin adamı zaten 50 yıl önce yapmış.

"Avrupa krizde, bizim durumumuz iyi" diye övünüyorsun. Avrupa'nın krizde değilken yaptıklarını sen şu anda yapabiliyor musun? İnsan haklarında, demokraside nereye geldin? Güç sende olmasına rağmen, başkalarını suçlamaktan öte ne yaptın? Bu bir samimiyet sınavıdır ve sen, belki farkında değilsin ama, her şeyin içine ediyorsun.

Gücü eline geçiren, kendini kaybediyor. Dün mağdur olan, bugün zalim oluyor. Sonunda olan, sadece huzur içinde nefes almak isteyen bize oluyor. Ne de olsa, filler tepişirken, çimenler ezilir!

9 Ekim 2012 Salı

İNTİKAM DEĞİL, İMTİHAN!

Her ne kadar unutturulmaya çalışılsa da, spor izlemeye çalışıyoruz. Herkesin kendinden geçtiği, hakkında methiyeler düzdüğü Olimpiyatlar biteli daha kaç ay oldu ki? Kendi küçük dünyamıza döndük. Rezilliklerimize yenilerini eklemeye devam ediyoruz. Şike olayı Yargıtay'dan yeni bir haber gelene kadar rafa kalktı. Beşiktaş'ın ekonomik sıkıntılarının sebebi olan adamdan bir türlü hesap sorulamadı. Üzerine Türk futbolunun başına geçirildi. Yayıncı kuruluş geçen sene yaptığı saçmalıkların hiçbir temeli olmadığını bu sene Play-Off'u kaldırarak kanıtladı. Yine de biz onlara bize yaşattıkları muhteşem heyecan için teşekkür edelim! Takımlarımız, Avrupa'da döküldü. Kalan ikisi son nefeslerini vermekle meşgul. Gelelim zurnanın kendini hatırlattığı yere!

Artık nurtopu gibi yeni bir gündemimiz  var: Alex de Souza. Bu bizi sezon sonuna kadar oyalar. Çünkü sezon sonundaki sıralamanın sebeplerinden biri kesinlikle kendisi. Gelelim olayların yorumuna. İnsanları "insan" oldukları için severim öncelikle. Çok az kişi ile kişisel problem yaşamışımdır. Aziz Yıldırım'ın kendisinin haberi olmasa da, onunla ilgili büyük problemler yaşıyorum :) Adnan Polat ve Ali Şen bu ülke sporuna büyük zararlar verdiler, ama Aziz Yıldırım bambaşka bir vak'a. Kazanmak için her yolu mübah sayan, bunun için insanların hayatını hiçe sayabilecek bir zihniyet. İnsanları korkutarak, tehdit ederek istediğini elde etmeye çalışıyor. Bütün bunları yaparken de, bunu "Fenerbahçe için" yaptığını söyleyerek, kulübü kendine kalkan yapıyor. "Kimse Fenerbahçe'den büyük değil" derken, kendini Fenerbahçe sayıp, bu kulübün aslında kendisine ait olduğunu her hareketiyle belli ediyor.

Fenerbahçe taraftarı mahkeme kapılarında gezerken, yanlış yaptıklarını, çok sevdikleri kulüplerinin adını kullanarak aslında kendine menfaat sağlayan bir adamın savunulacak bir yanı olmadığını söylüyordum. "Cemaat" dedi, devleti karşısına aldı, her şeyi açıklayacağını söyledi. Hiçbir şey söylemedi. Alex de Souza ise onların "bam teli" oldu. Ne zaman ki taraftarın sevgilisi bir oyuncuyu saçma sapan bir sebepten dolayı takımdan gönderdi, insanlar ayaklandı. Siz Aziz Yıldırım'ı ne zannediyordunuz ki? Hayatta her şeyi Fenerbahçe olan bir adamın nasıl bir hayat görüşü veya size nasıl bir katkısı olabilir? Hayat o kadar önemli detaylardan oluşuyor ki, Aziz Yıldırım'ın bu görgüsüzlükle bunun farkında olmasının imkanı yok! İşte bu yüzden, insanlar Alex de Souza'nın basın toplantısında söylediklerini hayranlıkla izlediler. Çünkü onun için hayat futboldan ibaret değil, ama insaniyetin temel taşları her meslekte aynı. Aziz Yıldırım bunun farkında olmadığı için sevilmiyor. Sevdiği şeyi "sözde" korumak için başkalarına zarar vermek gerekmiyor.

Türkiye'de ünlü kişiler genelde kendilerini çok önemli hisseder. Küçük dağlarını daha farklı nasıl dizayn edeceklerini düşünürler. Kendilerinden tabii ki bir Mevlana olmalarını beklemiyoruz, ama umarım sokakta sıradan bir insanla hiçbir karşılık beklemeden kuracakları bir muhabbetin keyfine varamadan bu hayattan göçüp gitmezler!