26 Ağustos 2012 Pazar

BİR GÜN MUTLAKA

Derdiniz, oyun değil; stada ilk kez gelecek olan küçük çocuk değil; bütün haftayı takımına kavuşmak için geçiren adam değil! Sizin derdiniz; şişkin egolarınızı ayakta tutmak. Bu güzel oyunu kendi kurallarınızla oynatmak, işin içine mafyayı sokmak. Sen kim oluyorsun ki, verdiğin parayı tehdit olarak kullanıp, kulübün geleceğine ipotek koyuyorsun? Sen kim oluyorsun ki, geçmişteki başkanına hakaret eden bürokratı/politikacıyı eleştiren taraftarını tehdit ediyorsun? Sen kim oluyorsun ki, kendi yaptığın hatayı bir özgürlük mücadelesi olarak gösterip, taraftarınla devleti karşı karşıya getirmeye çalışıyorsun?

Hainsiniz hepiniz! Şerefsizsiniz! Karakter yoksunusunuz! Stada kimin gelebileceğine siz karar verirsiniz. Televizyonda hakkınızda ne söyleneceğine, gazetede hakkınızda ne yazılacağına siz karar verirsiniz. Otel barında oturur, elinizde viski bardağı, kim bana bakıyor diye şişinirsiniz. Yanınıza iki kadın gelir, tribe girer, kendinizi 18 yaşında zannedersiniz. Sizinle konuşmaya çalışan insanın kim olduğunu önemsemez, onu dinlermiş gibi yaparsınız.

Söz konusu devlet ile ilişkilerse, sizin için iş değişir. El pençe divansınız. Çünkü açığınız var. Görmesinler, kapatsınlar istersiniz. Kendi beceremeyeceğiniz işler için bir el versinler diye, ağızlarının içine bakarsınız. Sizden güçlü olana pençelerinizi gösteremezsiniz. 

Şunu hatırlatmak isterim ki, bugün varsınız, yarın -para yoksa- yoksunuz. Siz gidersiniz, biz kalırız. Bugün omuzlardasınız, yarın hayallerdesiniz. İstatistiksel olarak belki de en başarılı başkan olan Faruk Süren şu anda nerede?  Kendinizi kandırmayın! Siz bu takımlara ruhunuzdan hiçbir şey vermediniz. Evet, sağ elinizle cebinizden verirken, sol elinizle diğer cebinizi doldurdunuz. En büyük sıkıntı; sizin yetersizliğinizi gören insanların sonuca etki edememesidir.

En büyük dileğim; bu işi profesyonelce, vizyoner bir şekilde yapabilecek genç, idealist ve zeki insanların günün birinde gücü ele geçirmesidir. Olabilecek en büyük devrim budur.  

24 Ağustos 2012 Cuma

KADERİNE RAZI

Biraz önce bitti Kasımpaşa-Karabükspor maçı. Sanırım 5 dakika falan bakabildim toplamda. Diğer kanalda Borussia Dortmund-Werder Bremen maçını izliyorum. Hatta maç başlamadan önce Bundesliga'nın 50. yılı şerefine yapılan şovun hâlâ etkisindeyim sanırım. Sadece üzülüyorum. Bize lâyık görülene üzülüyorum. Başarılı olduğunu zanneden yöneticilerin bu ruh halinden bir türlü çıkmak istememelerine üzülüyorum. Bugün Türkiye, Güney Kıbrıs ile Avrupa Kupaları'na katılan takım sayısı konusunda çekişiyor. Hani bundan 7 yıl önce Trabzonspor'un Anorthosis Famagusta'ya yaşadığı şok elenmeyle yüzleştiğimiz Güney Kıbrıs futbolu ile. 7 yılda onların ve bizim ne kadar ilerlediğimizi siz hesap edin artık.

Şu anda TFF'nin başında kimse yokmuş gibi yaşıyorum Türk futbolunu. Zaten aksini hissettirecek bir olay da yaşamadık. Meşhur şike sürecimizin hangi şartlarda nerelere getirildiği ortada. Milletçe en iyi yaptığımız şeylerden birini yaptık. Olayları halının altına süpürdük. Sanki hiç yaşanmamış gibi devam ediyoruz. Milli Takımımız turnuva ve jenerasyon kaçırıyor, eskisi gibi heyecan vermiyor. Birçok Süper Lig maçı komik rakamda seyirciye oynanıyor. Seneye yapılacak olası (kararın kesin olup olmadığını bilmiyorum) yabancı düzenlemesi de enteresan sonuçlara gebe. Kendi takımını bu yüzden batma noktasına getiren birinin bu kararı alması da trajikomik.

Gün gelecek, kendileri çalıp kendileri oynayacaklar; haberleri yok! Benim ise en büyük dileğim; ileride inşallah bir çocuğum olup futbolcu olursa, İstanbul'da değil de, Dortmund'da büyüsün ki, İstanbul'da 1.000 kişiye oynayacağına, Dortmund'da onu her maç çılgınca destekleyen 81.000 kişiye karşı oynasın! Aynı İlkay Gündoğan gibi.