Bu sene futbolda Galatasaray nasıl eski günlerini arayıp vasat bir görüntü sergiliyorsa, basketbolda da Efes Pilsen çok benzer bir durumda. Aslında tarihlerine baktığımızda da gittikleri yollar da birbirini andırıyor. Galatasaray'ın 1989'da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki yarı finali, 1993'te Şampiyonlar Ligi'ne (8 takımlı) kalışı ve 2000'de UEFA Kupası şampiyonluğu ve sonraki 2 yıl Şampiyonlar Ligi'nde biri çeyrek final olmak üzere iyi işler yapması var. Efes Pilsen'de ise 1993'te Avrupa Kulüpler Kupası finali, 1996'da Koraç Kupası Şampiyonluğu, 2000 ve 2001'de "Final Four" oynayarak Avrupa üçüncülükleri var.
Şu anda ise iki takım da bir kimlik bunalımı içerisinde. Yıllarca yabancı oyuncu sınırından gem vurmamıza rağmen, şu anda çok sayıda yabancı oyuncu oynatmanın sıkıntısını çekiyoruz belki de. Eskiden iyi takım oyuncuları olan Türkler'in yanına çok kaliteli yabancı oyuncular getirerek takımı iyi yerlere getirirken; şimdi çok sayıda yabancı oyuncunun yanına iyi Türk oyuncular koyamıyorlar. Farkı yaratması gereken Türk oyuncular gerek teknik gerekse mücadele anlamında beklentilerin çok altındalar. Altyapıdan beklenen seviyede oyuncuların çıkmaması da büyük bir sorun.
İki takımın da çok önemli idarecilere sahiptiler. Galatasaray yönetiminde Faruk Süren'in takımın yönetilmesine çok karışmaması, aldığı başarılı kararlar ve aldığı kararların arkasında sonuna kadar durması; Efes Pilsen'de ise Tuncay Özilhan'ın Pano Natof'la ve sonrasında Doğan Hakyemez'le bir sistem yaratması, başarının temel taşlarını oluşturuyordu.
Antrenörlere gelirsek... Galatasaray'da Fatih Terim, Efes Pilsen'de ise Aydın Örs, liderliğin nasıl yapılması gerektiği, taktik anlamda nasıl fark yaratılacağı konusunda ders verdiler ve Türk sporunun zirvesine yerleştiler. Kendilerini Avrupa'ya kanıtladılar. Başkanların da onlara olan güveni, yaptıkları işi daha rahat yapmalarına ve sağlıklı kararlar almalarına yol açtı.
Saha içi liderler bu sistemde en önemli parçaları oluşturuyordu. Gheorghe Hagi, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biri olmasına rağmen, düşüşte olan kariyerini Türkiye'de tersine çevirdi ve tekrar zirveye çıktı. Saha içinde kendisine tanınan özgürlüğü tamamen takımın iyiliğine kullandı. Takımını Avrupa'nın zirvesine çıkartırken yanındaki oyuncuları da büyüttü. Petar Naumoski ise Yugoslavya'nın dev takımı Jugoplastika Split'in neredeyse 12. oyuncusu olmasına rağmen 1992'de geldiği Efes Pilsen'i Avrupa'nın devi yapmakla kalmadı, Türkiye'de basketbolun seyrini değiştiren adam oldu.
Galatasaray taraftarı bugün hala Fatih Terim'in 11 yıl önce yaptırdığı hücum presi, baskılı orta sahayı ve bitmek bilmeyen hücum aşkını arıyor. Efes Pilsenliler ise Aydın Örs'ün yaptırdığı baskılı alan savunmasını ve Petar Naumoski'nin alnını formasının kenarıyla sildikten sonra yaptırdığı sistemli hücumları. Belki hiçbir zaman bunlar yeniden olmayacak; ama bu takımlar gelecekte tekrar iyi yerlere gelmek istiyorlarsa, geçmişteki büyük başarılarını nasıl gerçekleştirdiklerine bir kez daha bakmalarında yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder