İnsan doğup da aklı düşünmeye elverişli hale geldiğinde ilk bakması gereken, hangi eylem ve boylam aralığında doğduğu olmalıdır. Ben güzel bir yılda, güzel bir ülkede doğduğumu zannediyordum. Ama yıllar geçtikçe bu ülkenin geleceğine ilişkin umudum azalmakta. Aklım erdiğinde gördüğüm ilk devlet başkanı Kenan Evren'di. 12 Eylül 1980 öncesi ülkenin durumunu tekrar anlatmaya gerek yok. Aklımın ermesinden yaklaşık 25 yıl geçti. Bugün 94 yaşında olan Kenan Evren yargılanarak vicdanlar rahatlatılmaya çalışılıyor. Neyse diyorum ve geçiyorum.
Ortaokula gidiyordum. Uğur Mumcu'nun evinin bir alt sokağında oturuyorduk. Sessiz bir pazar günü birden neye uğradığımızı şaşırtan bir patlama yaşandı. Küçüktüm. Neden olduğunu anlamıyordum. Ama yıllar geçtikçe Uğur Mumcu'nun ne kadar önemli ve değerli bir insan olduğunu algılamamla devlete olan bakış açım değişmeye başladı. Ülke olarak boşa harcadığımız 90'ların sebepleri bugün sorulmaya çalışılıyor. Ama soran kim? O günlerin hesabını soran zihniyet, bugün kendi karanlık dünyasını yaratıyor. Bizi de bu dünyada yaşamaya mahkum ediyor. Yıl 2012. Bugün 5 yıldır süren Hrant Dink davasının sonucu açıklandı. Bu ülkede yaşayan Ermeni bir gazetecinin kaderi iki gencin o günkü ruh halinin elindeymiş. Ben açıklanan karardan bunu anladım.
Bu davanın ve gelmiş geçmiş bütün faili meçhullerin sonucuna bakıp "Bana ne?" diyen zihniyet! Bu ülkede yolda yürürken sebepsiz yere arkandan vurulup ölebilirsin. Seni kollamasını beklediğin devletin seni vuranlardan bunun hesabını sormaz. Senin ve sevdiklerinin içi acır. Adın bir kayıt defterinin üzerindeki birkaç çizikten ibarettir.
Bütün bu olayların gerçekleştiği ülke %99'unun müslüman olmasıyla övünüyor. İnsana insan olduğu için değer verilmesini öğütleyen bir inancın böyle temsilcileri olamaz. Hep neden büyük ülke olamadığımızı tartışıyoruz ya! Toprağın altında bu kadar fazla haksız yere yatan insan oldukça, seni korumasını beklediklerin en büyük korkun oldukça, hiçbir şekilde mutlu olamayacaksın. Kıyametin ne zaman kopacağını tabii ki bilemeyiz, ama bu toplumun önemli bir kesiminin zihniyetinde lanet, vicdanına müebbet olduğu sürece, bize öbür dünya da dar gelecek!
17 Ocak 2012 Salı
15 Ocak 2012 Pazar
FİLM ŞERİDİ
"Çok duygusal bir toplumuz" deriz ya hep. Bunu nereden çıktığını bir türlü anlayamadığım "Akdenizliliğimize" bağlar bazı insanlar. Çabuk parlarız, ani tepkiler gösteririz. Karşımızdakini düşman belleyip, olmadık hakaretleri edebiliriz. Başına acı veren bir olay geldiğinde ise, elimizden geleni yapıp, onu ayağa kaldırmaya çalışırız. En önemlisi, çabuk unuturuz! Yapılan yardımların arkasında hemen başka bir şey olup olmadığını sorgularız. Çok değişken bir yapımız var anlayacağınız. Peki, bütün bu hareketler ne kadar yakışık alıyor?
Türk futbolunun en büyük değerlerinden Lefter Küçükandoniyadis hayata gözlerini yumdu. Hangi takımdan olursa olsun, herkes ona olan saygısını belirtti. Hakkı Yeten ve Metin Oktay'dan sonra bir başka büyük kulübün en büyük efsanesini uğurladık. Futbolumuzun tarihinin en sıkıntılı günlerini geçirdiği bu zamanlarda çok önemli bir samimiyet sınavıdır bu an. Bu adamların yarattığı "takımlar üstü" insaniyet duygusunun bütün insanlarımıza sirayet etmesini diliyorum. Temsil ettiği renklere olan sevdalarının ötesinde, insana olan sevgileridir onları bu kadar büyük yapan. Yaptıkları hareketlerle, çok önemli insanlar olduklarını düşündüğümüz kulüp başkanlarından daha büyük etkiler yaratmışlardır. Bugünün spor dünyasında bu çapta önemli şahsiyetlerin ortaya çıkamaması bizim ayıbımızdır. Her şeyin sebebini paraya bağlamak, kolaya kaçmaktır.
Bir takımın nasıl sevilmesi gerektiğini öğrenmek için onların hayatlarını tekrar tekrar okumalı ve bizi bu hale getiren insanlardan bir an önce kurtulmalıyız. Gözlerinize inen perdeleri kaldırın artık! Saha dışında rakip takım taraftarını bıçaklayan, saha içinde rakibinin ayağını kıran zihniyeti bir an önce ortadan kaldıralım. Sonuçları kime dokunacaksa, siz sağduyulu insanlara dokunmayacağı kesin, gerekli temizliğin yapılmasına katkıda bulunalım. Bu güzel adamların bize bıraktıkları mirası doğru anlayarak, kendimize gelmemiz dileğiyle...
Türk futbolunun en büyük değerlerinden Lefter Küçükandoniyadis hayata gözlerini yumdu. Hangi takımdan olursa olsun, herkes ona olan saygısını belirtti. Hakkı Yeten ve Metin Oktay'dan sonra bir başka büyük kulübün en büyük efsanesini uğurladık. Futbolumuzun tarihinin en sıkıntılı günlerini geçirdiği bu zamanlarda çok önemli bir samimiyet sınavıdır bu an. Bu adamların yarattığı "takımlar üstü" insaniyet duygusunun bütün insanlarımıza sirayet etmesini diliyorum. Temsil ettiği renklere olan sevdalarının ötesinde, insana olan sevgileridir onları bu kadar büyük yapan. Yaptıkları hareketlerle, çok önemli insanlar olduklarını düşündüğümüz kulüp başkanlarından daha büyük etkiler yaratmışlardır. Bugünün spor dünyasında bu çapta önemli şahsiyetlerin ortaya çıkamaması bizim ayıbımızdır. Her şeyin sebebini paraya bağlamak, kolaya kaçmaktır.
Bir takımın nasıl sevilmesi gerektiğini öğrenmek için onların hayatlarını tekrar tekrar okumalı ve bizi bu hale getiren insanlardan bir an önce kurtulmalıyız. Gözlerinize inen perdeleri kaldırın artık! Saha dışında rakip takım taraftarını bıçaklayan, saha içinde rakibinin ayağını kıran zihniyeti bir an önce ortadan kaldıralım. Sonuçları kime dokunacaksa, siz sağduyulu insanlara dokunmayacağı kesin, gerekli temizliğin yapılmasına katkıda bulunalım. Bu güzel adamların bize bıraktıkları mirası doğru anlayarak, kendimize gelmemiz dileğiyle...
9 Ocak 2012 Pazartesi
TEMİZLİK ZAMANI
Çok sıkıntılı bir dönemden geçiyorum. Ruh halimi sağlam tutmaya gayret ediyorum. Motivasyonum bir iniyor, bir çıkıyor. Bu ülkede yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatan gelişmeler de neredeyse her gün gözüme sokulmakta. Böyle bir ortamda Galatasaray'ın 90 dakikalık gösterisini izlemek bir nebze olsun sıkıntılarımı unutturur diyorum. Ama ne fayda! Eskiden günde 4 maç izleyen ben, şimdi takımımın maçının olduğunu o günün sabahında öğreniyorum.
Geçen sene TT Arena'nın açılışını kendi şovuna çeviren Erdoğan Bayraktar bugün de arz-ı endam eylemiş! Futbol; siyaset ve mafyanın birbirini aynı potada erittiği bir metaya döndü. Endüstriyel futbol geyikleri yapmaya gerek yok, ama bir rahat bırakın artık! Bir şekilde yüksek yerlere gelmiş bu adamlar, her konuda fikirleri olduğunu gözümüze sokmasalar olmaz. Kendinize ait pis bir dünyanız var. Buralar zaten yeterince pisliğe battı, bir de siz içine etmeyin. 3 Temmuz 2011'den beri gelişen olaylar, Türkiye'de kimin bu oyuna nasıl baktığı konusunda ipuçları veriyor. Her şey şu anda iddia konumunda. Herkes eteğindeki taşları döktü. Başkanlar ve Kulüpler Birliği, kişiliklerini ortaya koydu. Bizim bu oyunu boşuna izlediğimizi, her şeyin başından belli olduğunu ve buna kendilerinin bir itirazı olmadığını belirtiyorlar. Ama görmek istemedikleri şey şu ki, bundan birkaç yıl önce "marka değeri" diye yırtındıkları günler çoktan geride kaldı. Bundan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Körler ve sağırlar birbirlerini ağırlayacak.
Bütün bu olayların Aziz Yıldırım ekseninde dönmesine Fenerbahçe taraftarları isyan ediyor. Ama beni asıl şaşırtan, 105 yıllık büyük bir kulübün taraftarlarının kendilerini bu duruma düşüren insanı, adı konulmamış bir mertebede, neredeyse ilahlaştırmalarıdır. "Kazanmak için her yol mübahtır" deyip önüne çıkan her şeyi yıkmayı düşünen, karşısındaki insanı hor gören, sakıncalı bir ruh hali karşımızdaki. Duruşmalar sonunda haksız yere yatmış da olabilir, ki zor bir ihtimal, ancak Aziz Yıldırım ve onun eksenindeki diğer yöneticiler (hangi takımdan olursa olsun) bu oyuna telafisi çok zor hasarlar vermişlerdir. Futbol sadece futbol değildir belki, ama insanların onurlarını bu kadar kolay kaybedecekleri bir şey de değildir. Kasmayın o kadar. Keyif almaya bakın.
Geçen sene TT Arena'nın açılışını kendi şovuna çeviren Erdoğan Bayraktar bugün de arz-ı endam eylemiş! Futbol; siyaset ve mafyanın birbirini aynı potada erittiği bir metaya döndü. Endüstriyel futbol geyikleri yapmaya gerek yok, ama bir rahat bırakın artık! Bir şekilde yüksek yerlere gelmiş bu adamlar, her konuda fikirleri olduğunu gözümüze sokmasalar olmaz. Kendinize ait pis bir dünyanız var. Buralar zaten yeterince pisliğe battı, bir de siz içine etmeyin. 3 Temmuz 2011'den beri gelişen olaylar, Türkiye'de kimin bu oyuna nasıl baktığı konusunda ipuçları veriyor. Her şey şu anda iddia konumunda. Herkes eteğindeki taşları döktü. Başkanlar ve Kulüpler Birliği, kişiliklerini ortaya koydu. Bizim bu oyunu boşuna izlediğimizi, her şeyin başından belli olduğunu ve buna kendilerinin bir itirazı olmadığını belirtiyorlar. Ama görmek istemedikleri şey şu ki, bundan birkaç yıl önce "marka değeri" diye yırtındıkları günler çoktan geride kaldı. Bundan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Körler ve sağırlar birbirlerini ağırlayacak.
Bütün bu olayların Aziz Yıldırım ekseninde dönmesine Fenerbahçe taraftarları isyan ediyor. Ama beni asıl şaşırtan, 105 yıllık büyük bir kulübün taraftarlarının kendilerini bu duruma düşüren insanı, adı konulmamış bir mertebede, neredeyse ilahlaştırmalarıdır. "Kazanmak için her yol mübahtır" deyip önüne çıkan her şeyi yıkmayı düşünen, karşısındaki insanı hor gören, sakıncalı bir ruh hali karşımızdaki. Duruşmalar sonunda haksız yere yatmış da olabilir, ki zor bir ihtimal, ancak Aziz Yıldırım ve onun eksenindeki diğer yöneticiler (hangi takımdan olursa olsun) bu oyuna telafisi çok zor hasarlar vermişlerdir. Futbol sadece futbol değildir belki, ama insanların onurlarını bu kadar kolay kaybedecekleri bir şey de değildir. Kasmayın o kadar. Keyif almaya bakın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)