17 Mart 2011 Perşembe

REKABETİN BÖYLESİ

Yarın büyük gün! Ezeli rakipler bir kez daha karşılaşıyor. Ama bu sefer iki takımdan sadece biri iddialı olduğu için maçın keyfi biraz daha az. Bu durumun sebepleri tabii ki tartışılır ve Galatasaray çözüm arayışlarına sezon sonunda başlar. Fakat şu anki havadan hissettiğim çok tehlikeli bir durum var. Galatasaray bu maçı kazanırsa, çok büyük bir kutlama yapılıp, yaşanılan her şey unutulucakmış gibi gösteriliyor. Kaybederse, olacakları düşünmek bile istemiyorum. Ancak daha bir hafta önce Ankaragücü'ne çok kötü şekilde kaybedilmiş, dahası bütün sezon büyük bir kayıp olarak görülürken, Fenerbahçe maçının "kurtuluş" anlamına geliyormuş gibi gösterilmesi bu kulübe yapılacak en büyük kötülüktür.

Fenerbahçe ise ikinci yarıya fırtına gibi başladı. Özgüvenleri üst düzeyde. Bu maçta da normal olarak favoriler. Ama bu maçı kaybetseler dahi yarışta büyük bir yara alacaklarını zannetmiyorum. Önümüzde daha çok hafta var ve bu ligde her şey olabilir. Zaten bu sakin havadan dolayı medya da rahatsızdır diye düşünüyorum. Heyecanın az olması gerilimi de düşürüyor. Bu da daha az haber demek. Buna rağmen, Aykut Kocaman'ın hala ilk maçta Sabri Sarıoğlu'nun yapmış olduğu penaltılık harekette kaldığını belirtmesi gerilim yaratmada ufak bir kıvılcım bile olamadı. Bu tür demeçlerin kendisine yakışmadığını yine kendisi keşfedecektir.

Gheorghe Hagi'nin 6 yıl önceki Türkiye Kupası finalini hatırlaması ise kendisi adına büyük bir azap olmalı. Bu sene yaşadıkları belki de teknik direktörlük kariyerinin sonunu getirecek. Ama böyle ucuz polemiklere girmek, medya uydurmuyorsa, onun şu anda içinde bulunduğu ruh halini anlatıyor. Alınacak kötü bir sonuçta gerek kendisi gerekse Adnan Polat kendilerini içinden çıkılamaz bir girdapta bulacaklar. Suçu başka yerlerde aramasınlar. Bir daha dönmemek üzere giderlerse (Gheorghe Hagi futbola dönmediği sürece!), Galatasaray'a en büyük iyiliği yaparlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder