Bizi tanımlarken en çok kullanılan kelimeleri düşünüyorum. "Gelişmekte olan ülke", "genç ve dinamik nüfus", "%99'u müslüman olan laik ülke", vs. Elle tutulur hiçbir şey yok. İnanacağımız bir davamız yok. Artık bir yol ayrımına geldik. Sadece ellerinde silah yok diye, bu ülke insanlarının bir iç savaş yaşamadıklarını mı zannediyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Beyinler savaşıyor, yumruklar sıkılıyor, dişler bileniyor.
Yıllardır başkalarının bizi bir yerlere yönlendirmesini izleyip durduk. Bugünkü hükümetin kendilerine oy verenler tarafından sevilme sebeplerini anlamadıkça, bugünden şikayetçi olanların gücü elde etme şansları yok. Beyinleri çok mu farklı çalışıyor? Sanmam. Ama insanlara dokunmasını iyi biliyorlar. O sürekli kullandıkları "sırça köşkte viski yudumlamak" örneğini beyninize iyice kazıyın. Kazanmanın anahtarı bu cümlede gizlidir. Kazanmaktan bahsedip, ben de kendimle çelişiyorum aslında! Çünkü politika, partilerin galip gelmek için uğraştıkları bir yarış değil, sonunda her şekilde bizim kazandığımız bir hizmet yarışı olmalıydı. Maalesef bu sadece naif bir hayal olarak kaldı.
Bir deneme yapın ve 1 yıl içinde bir gazetenin bütün manşetlerine bakın. Ülkenin ilerlemesi için hangi konuda ne adım atılmış, yapılan işin bu ülkeye katma değeri ne olmuş, bir inceleyin. Yıllardır aynı şeyleri gördüğünüzü fark edeceksiniz. Yapılan birkaç güzel şeyi de elin adamı zaten 50 yıl önce yapmış.
"Avrupa krizde, bizim durumumuz iyi" diye övünüyorsun. Avrupa'nın krizde değilken yaptıklarını sen şu anda yapabiliyor musun? İnsan haklarında, demokraside nereye geldin? Güç sende olmasına rağmen, başkalarını suçlamaktan öte ne yaptın? Bu bir samimiyet sınavıdır ve sen, belki farkında değilsin ama, her şeyin içine ediyorsun.
Gücü eline geçiren, kendini kaybediyor. Dün mağdur olan, bugün zalim oluyor. Sonunda olan, sadece huzur içinde nefes almak isteyen bize oluyor. Ne de olsa, filler tepişirken, çimenler ezilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder