28 Şubat 2012 Salı

KÂBUS

TFF seçimleri yapılmış. Gününü unutmuşum. Akşam haberlerinde haberim oldu. Ne bir heyecan ne bir sevinç! Hiçbir şey hissetmiyorum. Beşiktaş taraftarı, Yıldırım Demirören'den kurtulmanın mutluluğu içindeyken; korkudan titreyen yöneticiler, başkanın borçları hibe etmesiyle derin bir nefes aldılar. Ne kadar büyük adam oldu şimdi, Yıldırım Demirören! Yalnız bir şartı vardı. "Gelecek olan diğer başkanlar da alacaklarını hibe etsinler" dedi. Düşünüyorum, bir türlü mantıklı bir açıklama bulamıyorum. Bir insan nasıl bu kadar yüzsüz olabilir? Hiç mi kişisel muhakemede bulunmaz?

Beşiktaş'taki başkanlığı döneminde yaptıkları ortada olan Yıldırım Demirören, büyük ihtimalle gece rüyasında gördüğü ak sakallı dedenin nasihatleri üzerine federasyon başkanı olmaya karar verdi. Bu arada, başkanlığı süresince Beşiktaş'a "hibe" ettiği parayı muhasebesel olarak nasıl göstermesi gerektiğini de o sırada öğrenmiştir. Gerçi onu Ankara'ya yaptığı son ziyarette gerekli mercilere sormuştur. Türk futbolunu nasıl kurtaracağına dair ayrıntıları da aradan çıkartmıştır.

Üzülüyorum. Gün geçtikçe umudumu yitiriyorum. Bırakın 10 sene sonrasını, yarın ne olacağı belirsiz Türk futbolunun kimlerin eline kaldığını gördükçe "Bu oyunu keşke sevmeseydim" diyorum. Sonra teknolojinin geldiği nokta aklıma  geliyor. Alıyorum elime kumandayı. Kanalı değiştiriyorum. Rahatlıyorum...

16 Şubat 2012 Perşembe

ÇIKARKEN KAPIYI KAPATIN!

Haksızlığın derecesi vardır elbet. Peki ya suçun? Tepesinde olduğunuz kurumun bütünüyle pisliğe batmasını savunurken, "Ama bir de onlara bakın!" demek size ne kazandırır? Uçurumdan aşağı düşerken diğerlerini de çekmekten başka bir şey değil yaptıkları. Çeksinler tabii. Batacağımız kadar battık. Utanacağımız kadar utandık. Anlı şanlı takım elbiselilerin, yüzleri façalı, yürekleri prangalı "ağabeyler"den de öğreneceği şeyler varmış. Bu süreçte onu da anladık.

Geçici sevinçlerin hayranıyız biz. Ağzımıza çalınan parmak parmak ballardan şeker hastası olduk, haberimiz yok! Her gün öğrendiğimiz haberler aslında dün yaşadığımız her şeyin yalan olduğunun göstergesi. Soruyorum o halde: Neden? Hızla geçip giden hayatınıza dönüp baktığınızda ne ile övüneceksiniz? Yarattığınız hayal dünyasında döndürdüğünüz dolaplar yüzünden binlerce gence yaşattığınız hayal kırıklıklarıyla mı?

Hatırlar mısınız, "birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan" ne çok gün vardı bir zamanlar? O masanın etrafına 18'iniz birden "birlik" oluşturmak için oturduğunuz her an bir daha kalkamamanızı diliyorum. Şu bir türlü bitmeyen paralarınızla ne yapacağınıza bir karar verin de, biz de ardınızda bıraktığınız enkazdan yeni bir mutluluk kaynağı yaratmaya odaklanalım.

Babam yıllardır hep fırça atar, "Neden bu kadar 'fanatiksin'?" diye. Hiçbir zaman anlatamadım ki, benimkisi fanatiklik değil, karşılık beklenmeyen bir aşktı. Bu aşkı, kızın, mizaçları sürekli değişen üvey babaları bozdu!