21 Kasım 2012 Çarşamba

ERTEM ŞENER VE TÜREVLERİNE

Yazı biraz gecikti, ama olayın sıcaklığını yitirmediğini belirtmek zorundayım. En azından benim için öyle. Bu ülkenin  maalesef çok büyük sorunları var. Ama işin kötüsü, bu sorunlar elbet bir şekilde çözülebilecek olan ekonomik sorunlar değil, insani sorunlar. Bu ülkede insanlar birbirlerini sevmiyor. Karşısındakinin en ufak bir hatasını arayıp, bulduğunda da hançeri saplıyor. Bunu sokaktaki vatandaşın yapması bir şekilde anlayışla karşılanabilir. Düşünemiyordur, sağduyulu olamıyordur, iç dürtülerine yenik düşüyordur. Ama sen milyonları etkilediğin -evet maalesef çok sayıda insan izliyor- bir programda, sırf rating uğruna, akla hayale gelmeyecek davranışlarda bulunursan, insanlığın sorgulanmak durumunda kalınır. 

Sanki Türkiye'de bir hakem ilk kez hata yapmış gibi, başına yeni geçtiğin spor servisinde farkını belli edeceksin diye, Hollywood senaristlerine neredeyse iş bıraktıracak hareketlerde bulunuyorsun. Yazıyorsun, yönetiyorsun, oynuyorsun. Filmin sonunda da diğer oyuncuları gerçekten öldürüyorsun. Orası senin oyun alanın olabilir, ama sen başkalarının yaşam alanlarına tecavüz etmekte hiçbir sıkıntı görmüyorsun. Bir de, ki hiç sevmediğim bir özelliktir, yaptığın şey gayet normalmiş gibi, salağa yatıyorsun. 

Bu konuda senden daha suçlu olan insanlar da var elbet. Seni o kanalda yönetici yapandan, seni bu mesleğe sokana, hatta mesleğe başlamana ilham sahibi olan adama kadar herkes suçlu. Ama ben bile suçluyum! Seni izlediğim ve hatta insanların seni izlemesine engel olamadığım için!

1985 yılından beri futbol izliyorum. Sanırım spor programlarını (ya da futbol programları diyelim) 80'lerin sonunda veya 90'ların başında TRT'de Spor Stüdyosu ile izlemeye başladım. Programlarda sadece maç özetleri verilirdi. Herhalde biraz da yorum olurdu. Star1 maç yayınlarını aldığında hafızalarda kalan bir spor programı yapmadı. Ama bu işin dönüm noktasının önce Hıncal Uluç-Erman Toroğlu ikilisi, sonra da Maraton ve Telegol programları olduğunu kabul etmek lazım. Yıllardır da türevleriyle beraber kafamızı şişirmeye devam ediyorlar. Peki, kime nasıl bir faydaları var? Kestikleri ahkam ancak ceplerini doldurmaya yarıyor. Zaten hepimizin bildiği şeyleri, kıraathanelerde konuşulan şeylerin aynısını saatlerce ekrana taşıyorlar. Onlardan farklı bir şeyler söylemeyecekseniz, siz neden o ekrandasınız peki? 

Sözün özü... Bu oyunu seviyorum. Tutkunun sebebini bilimsel olarak açıklamanın bir imkanı olduğunu sanmıyorum. "Bir topluluğa ait olma ihtiyacı" olduğunu düşünmüyorum. "Futbol asla sadece futbol değildir" geyiklerine de girmek istemiyorum. Bırakın, bu sevginin sebebi bir gizem olarak kalsın. Nefretin sebebinin sizden de kaynaklandığını biliyoruz en azından. Siz de bunu kendinize itiraf edip, bu diyarlardan göçebilirseniz, hepimiz için daha hayırlı olacaktır. Bir deneyin. Farkı göreceksiniz.

12 Kasım 2012 Pazartesi

HARİKALAR DİYARI

Türk spor basını hem görsel hem yazılı alanda sıkıntılı bir dünya. Yaklaşık 2 saat önce Twitter'da gördüğüm Fanatik gazetesinin Fenerbahçe-Orduspor maçı manşeti beni oldukça rahatsız etti. Şaşırttı mı? Hayır. Ama çok rahatsız etti.

Çok iyimser bir yaklaşım belki, ama gazetelerin/televizyonların tarafsız olduğu bir dünya hayal ediyorum. Sadece tiraj/rating almak uğruna, insanlara hakaret etmeyecekleri bir dünya hayal ediyorum. Okuyanı/İzleyeni aptal yerine koymadıkları bir dünya hayal ediyorum. Sonra yüzüme bir su çarpıyorum. Türkiye'de yaşadığımı hatırlıyorum.

Fanatik gazetesi zaten kuruluş dönemindeki reklamlarla piyasanın neresinde duracağını göstermişti. Duruşu bozmamak önemlidir. Ama bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösteriyor diye, bizi kırk yılda bir doğru bir haber görmeye mahkum etmek neden?

Fatih Terim'i seviyorum diye yakınlarım tarafından bir sürü laf yiyorum. Ama bu piyasada olması gereken adamlardan biri olduğunu yaptığı her basın toplantısından sonra bir kez daha anlıyorum. Basına anladıkları dilden konuşuyor, lafını esirgemiyor. Piyasayı manipüle eden, gerekirse, her türlü ahlâki normdan yoksun olabilen bu gruba bazen haddini bildirmek gerekiyor. Bu davranışı, hak ettiklerinde, hakkını vererek  her kim yapıyorsa, bir sporsever olarak sonuna kadar yanında olacağım.

Sağduyulu sporseverlerden beklentim; birbirleriyle saçma sapan slogan yarışları yapmayı bırakıp, oyunun keyfine varmalarıdır. Ortada keyif alınacak çok şey olmayabilir. Bu bizi umutsuzluğa sevk etmesin. Yıllarca "Halk bunu istiyor" saçmalıklarıyla uyutulduk. Belki bizim olası düzgünlüğümüz, bunların kendilerini biraz derleyip toparlamalarına ön ayak olur.